Halk Şiiri Üzerine
Yaşanan bir soruna, gelişmeye, olaya sanatçı yaklaşımıyla, hem toplumun geneli hem de yöneticilerinin yaklaşımları arasında epey farklılıklar bulunmaktadır. Bu farklılıklar, toplumun ilerlemesi, güçlerin dengelenmesi gibi durumlarda önemli işlevler yüklenebilmektedir. Herhangi bir nedenden dolayı duygu ve düşüncelerini, sanatı aracılığıyla ya da doğrudan yansıtan bir aydın, duyarlılığı itibariyle çoğu zaman birtakım ilk tartışmaların öncüsü olabilmektedir. Kuşkusuz bu tartışma toplumun her kesiminde yankı bulmayabilir. Yankı bulacak olsa da zaten toplumun tüm kesimlerinde aynı olumlulukla (ya da olumsuzlukla) algılanmayabilir. Çoğu zaman, varolan düzeni sürdürmek isteyen ya da sürdürmekle görevli olanlarla belirli çelişkilere yolaçar. Değişik boyutlarda da kendini gösterebilir. Sert eleştiri, dışlama, kovuşturma, şiddete başvurma vs. bunlardan bazıları.
Aydının yaşamı, düşkırıklıkları bütünü gibidir. Çünkü aydın, çoğu zaman olumsuz sonucu bilerek ama yine de yeni bir umutla yeni arayışlar içine girme seçeneksizliğiyle karşı karşıyadır.
Sözü edildiği gibi, aydınlarla toplumun öteki kesimleri arasında varolan kopukluk, dahası uçurum örnekleriyle doludur tarih. Bu çelişki bugüne dek olduğu gibi bundan böyle de sürüp gidecektir doğallıkla. Özellikle bu çelişkinin azaldığı, aydınlarla toplum arasında yakınlaşmanın yaşandığı tarihsel dönemlerde önemli sayılabilecek sıçramalar kolaylaşmıştır. Daha çok, gücü elinde tutanı hedef alan, çeşitli boyutlarda karşı çıkışlar olmuştur. O günün koşullarını gözönünde bulundurarak doğruluğuna ilişkin yorum yapmak bir yana, belli söylemler bağlamında, toplumla aydınlar arasında gelişen ilişki bu türden karşı çıkışları somut hedeflere götürebilmektedir.
Her ne kadar belirli zamanlarda belli yakınlaşmalar yaşansa da aydın ve toplum ilişkisi sürekli bir çelişki barındırmıştır içinde. Çoğu da, amaca ulaşıldıktan sonra gücün yeni sahipleriyle uzlaşmayan aydınların çeşitli boyutlarda karşılaştıkları sorunlar olarak sürüp gider.
Düşünme, yaşama vs. biçimlerinden dolayı topluma yabancılaşma tehlikesi de sözkonusudur. Tarihin her döneminde bu türden örneklere rastlamak olanaklıdır. Avrupa’da 1500’lü yılların son yarısından itibaren yaşanmaya başlayan aydınlanma sürecinden 20. yüzyıldaki toplumsal dönüşümlere dek her dönemde bu türden çelişkiler sürekli olarak insanların yaşamına malolacak sonuçlara varmıştır.
Bu yanıyla düşünüldüğünde aydınlarla, halk ozanları arasında benzerlikler daha belirginleşir. Ancak bir de, halk ozanlarıyla öteki aydınları önemli bir ölçüde ayıran işin bir başka boyutunu vurgulamak gerekir.
Yaşamlarını daha çok toplumla içiçe olarak sürdüren halk ozanları, aydınların genel konumundan oldukça ayrı bir durumdadır. Buna ilişkin 2 belirgin örnek verilebilir: İlki, toplumda birçok bakımdan öncü özelliklerini sürdürmeleri, ikincisi, yaşamlarının daha doğrudan topluma bağlı olması.
Toplumun sorunlarını dile getirmeleri, olup biteni daha erken görmelerinin yanısıra, yaşamlarını sürdürmeleri için bir gereklilik olarak da ortaya çıkmaktadır. Bu işleyiş ya da ilişki öyle karmaşık bir yapıdadır ki, gereklilikle gönüllülük arasındaki çizgiyi seçebilmek olanaksızdır çoğu. Bu anlamda da, toplumun gerek duyduğu kahramanlardır halk ozanları. Daha sonra ayrıntılı olarak ele alınacağı gibi, ozan sözcüğünün kökünün de ileri geçmek, öne geçmek olduğu düşünülürse bugünkü anlamıyla da oldukça özdeşliğinden sözedilebilir.
Hangi dönemde olursa olsun, toplum, kullanabileceği kahramanlar yaratır. Bu kahramanların ortak yanı ise, yalnız bırakılmaları ve kurtarmaya çalıştıklarına zarar ver(e)memeleridir. Çünkü insanlar fazlaca yanaşmaz böylesi tehlikelere. Bu, bir anlamda iktidarla kahramanların eşitsiz ve hüzünlü düellosudur. Yitiren hep aynıdır, kazanan da.
Klasik, masallardaki gibi bir kahramanlık yok artık; günümüzde yok böyle birşey. Bilginin yayıldığı toplumlarda efsane yaratmak kolay değil. Efsaneleşmeyen kahramanlarsa her an korkak, işe yaramaz biçime sokulabilirler. Diğer insanlar gibi ve diğer insanlarla yaşadığı sürece kaçınılmaz olur bu sonuç. Yaşadıklarında ise bu tehlike daha belirgindir.
Günümüzde yaşayan ve tanınan hemen tüm aşık/ozan/şairlere ilişkin olumlu olduğu kadar olumsuz şeyler de anlatılır. Belirli bir kişiyi öne çıkarmadan, genel anlamda düşünülürse toplumun bu anlamdaki yargısı doğru olabildiği kadar acımasız ve haksız da olabilmektedir. Onun için şiir/türkü estetiği açısından incelenmesi gereken kişi, çoğu zaman günlük yaşamı düzeyinde, genellikle de olumsuz olarak ele alınabilmektedir.
Bunun bir karşıtı olarak da kişinin kendisi, sanatından öte abartılmakta ve belirli yanılsamalara yolaçmaktadır.
Belki bu anlamda, toplumun en dolaysız ilişki kurduğu kahraman olan halk ozanları, hem talihsiz, hem de gönüllü bir işlev görürler.
© Bekir Karadeniz
(Yazı, »1900’den 2000’e Halk Şiiri« adlı araştırmadan bir bölüm olarak aktarıldı.)